• BITCOIN/TL
    3430133,695
    % 0,33
  • ETHEREUM/TL
    118524
    % -1,62
  • RIPPLE/TL
    79.16
    % 0,13
  • BITCOIN CASH/TL
    16049.63,558
    % 3,59
  • LITECOIN/TL
    3521.18
    % 2,30
  • COSMOS HUB/TL
    232.17
    % -2,35
  • CARDANO/TL
    31.92
    % 2,51
  • TETHER/TL
    35.19
    % 0,05

PİYASALARI OKUMAK, Büyüme, İstihdam,Enflasyon,Sanayi Üretimi ve Kapasite Kullanım Oranları,Otomobil ve Konut Talebi, Ekonominin Parasal Kesimi

PİYASALARI OKUMAK


Büyüme
Bir ekonominin büyümesi iyidir. Ekonomilerin düzenli bir biçimde büyümesi tercih edilir. Hatta iktisatçılar tercih edilen büyümeyi “sürdürülebilir büyüme” olarak tanımlar. Bu tanım, ülkede enflasyonist baskı yaratmadan ve yıllar itibarıyla benzer oranda sürdürülebilecekken yüksek büyüme oranını ifade edecektir. Ülkemizde büyüme rakamları 3 ayda bir
yayımlanmaktadır. Buna göre, ülkelerin yüksek hızlarda büyümeleri arzu edilmektedir. Ancak bunun ön şartı, takip edilen yıllarda da benzer oranlarda büyüme yakalanmasıdır.
O hâlde, ekonominin küçülmesi bir sorun olduğu gibi, tahmin edilemez ve sürdürülemez oranlarda büyümesi başka bir sorun teşkil etmektedir. Küçülen ekonomi, yavaşlamayı, iş hacminin daralmasını, işten çıkarmaları, dükkân kapatmaları ve genel refah seviyesinin düşmesi gibi sonuçlar yaratacağından sorun oluşturmaktadır. Çok hızlı ve sürdürülemez bir hızda büyüyen ekonomi de önce pek çok insanın işe girmesi, borçlanması, harcaması, bunlara hizmet veren pek çok hizmet ve ticaret şirketinin açılmasını sağlayacaktır.
Ancak takip eden dönemlerde büyüme hızı aynı düzeyde tutulamazsa bu kez, o işe giren, harcayan, borçlanan insanlar işten çıkarılacak, onlara hizmet vermek için açılan lokantalar kapanacak, artık büyümeye güvenmeyen işletmeler yeni yatırım planları yapmayacak ve ekonomik genişleme duracak, hatta savunmacı bir hâl alacaktır. O hâlde büyüme süreci iyi analiz edilmeli ve aşırı büyüme ile küçülme olduğunda müdahale edilmelidir.
Aşırı büyümenin dizginlenmesi amaçlandığında, iç talebi kırmak için faiz hadleri yukarı çekilecektir. Bu durumda da SGMK fiyatları düşecektir. Yeterince yüksek YTL faizi olduğunu düşünen ve bu yüksek faiz haddinden yararlanmak isteyen piyasa oyuncuları da ellerindeki dövizi bozarak YTL’ye geçecekler, bu da dövizi gevşetecektir.


İstihdam
Çalışma şartlarını sağlayan ve çalışmak isteyenlerin bir işte çalışıyor olmasını tanımlayan istihdam, ekonominin en önemli göstergelerinden birisidir. Normal şartlar altında, ülkede çalışma yaşında olan ve çalışmak isteyen kişilerin olabildiğince yüksek bir oranına iş imkânı sağlanması esastır.
Böylelikle insanlar gelir elde edecekler ve yaşamlarını idame ettireceklerdir. Bu kişiler gelirlerini harcayacaklarına göre bu durum, ekonominin işleyişini daha da hızlandıracaktır hâlde istihdamın düşük olması (yani işsizliğin yüksek olması) doğal olarak istenmeyen ve engellenmesi gerekli olan bir durumdur.
Öte yandan, kulağa garip gelebilir âmâ bir ekonomideki aşırı istihdam, yani herkesin işinin olması da ekonomi teorisine göre sağlıklı değildir. Aşırı istihdam da ekonomide yeni işgücü lazım olduğunda sıkıntılarla karşılaşılması sonucunu doğuracaktır. Yeni işyeri açmak istiyorsunuz, âmâ çalışacak adam yok; çünkü herkesin işi var. Ya daha çok ödeyeceksiniz ve maliyetleriniz artacak ya da kalifiye olmayan kişileri işe almak zorunda kalacaksınız. Ayrıca biraz fazla kapitalist bir yaklaşım olacak ama– çalışanların keyfi yerinde olacağına göre, iş anlamında kendilerini güvende hissedecekler ve fazla özverili ve verimli çalışmayacaklardır. Ayrıca gelir seviyesi yükseleceğinden harcamalar ve devamında da enflasyonda bir artış beklenebilecektir.


Enflasyon, fiyatlar genel seviyesindeki artıştır. Ekonomi açısından enflasyonun belli bir düzeyde tutulması önem teşkil eder. Sıfır enflasyon hem hedeflenen bir şey değildir, hem de istisnai hâller ve dönemler haricinde beklenen bir durum değildir. Bununla birlikte, çok sınırlı sayıda da olsa dünya üzerinde negatif enflasyon durumunun yaşandığı da gözlemlenmiştir. Enflasyonun hedefler çerçevesinde oluşmasını sağlamak, diğer bir ifade ile “fiyat istikrarını sağlamak” Merkez Bankası’nın görevidir.
Öte yandan, “sokaktaki adam” enflasyon kavramına pek inanmaz. “Enflasyon düşüyorsa niye her şeyin fiyatı artıyor?” der haklı olarak. Enflasyon oranı fiyat artışını ölçer. Buna göre “enflasyon düşüyor” demek, fiyatlar değil, “fiyat artış hızı” düşüyor demektir. Yani fiyatlar artmakta, ama daha yavaş artmaktadır.
Enflasyonun beklenenden yüksek çıkmasının ardında iç talep görünmektedir. Eğer bu varsayım geçerli ise, tehlikeli biçimde yükselen enflasyonu belli bir seviyede tutabilmek için iç talebi kırmak ve insanların daha fazla tasarruf yapmaya yönlendirilmesi gerekecektir. Bunun için de faizlerin yükseltilmesi beklenebilir. Yükselen faizler SGMK (Sabit Getirili Menkul Kıymetler, Hisse Senedi, Tahvil ve Bono, Eurobond, Repo, Yatırım Fonu, Türev Araçlar) fiyatlarını ve kur seviyesini düşürecektir.
Talep enflasyonu durumunda, kişiler kendilerini mutlu hissetmekte, geleceğe güvenle bakmakta, para harcamakta ve kredi kullanmaktadır; ekonomide canlılık mevcuttur. Bu durumda, üreticilerin bu talep çılgınlığından yararlanmayı amaçlamaları ve fiyatlar genel seviyesinin bu yönde yükselmesi beklenebilir. Kontrolü, talebi kırmakla mümkün olabilir.
Maliyet enflasyonu ise biraz daha karmaşıktır. Sistemde talep canlılığı olmasa bile, üretici tarafındaki maliyetlerin artması sorun yaratacaktır. Üreticiler artan maliyetlerini bir süre için tüketiciye yansıtmasalar da bu durum sürdürülemez. Ya faaliyetlerini gecikmeli olarak tüketiciye yansıtacaklar ve geriden gelen bir enflasyon dalgasıyla fiyatlar genel seviyesi artacaktır; ya da yansıtamıyorlar ise, dükkânı kapatacaklardır. Maliyet enflasyonu durumundaki felaket senaryosu da aslında budur.


Sanayi Üretimi ve Kapasite kullanım Oranları
Bu noktaya dek, tüm yorumların paralel mantık üzerine kurulu olduğunu fark etmişsinizdir. Eğer bir parametre normalin altında ya da üzerinde ise, talebin kırılması ya da rahatlatılması gerekiyor. Bu da faizlerle oynanarak sağlanıyor.
Ülkedeki sanayi üretimi elbette hayatidir. Sanayi üretiminin bir önceki döneme göre belli oranda yükselmesi daima tercih edilecektir. Ancak bu artışın da makul seviyede olması arzu edilecektir. Eğer artış anormal düzeyde ise ve
ekonominin aşırı ısınmış olduğu düşünülüyorsa bunun durdurulması gerekecek, tersi durumda ise faizler yoluyla talebin canlandırılması beklenebilecektir.
Sanayideki kapasite kullanım oranında da benzer yorumu yapmak mümkündür. Normal kapasite kullanım oranının
% 80’ler seviyesinde olduğu düşünüldüğünde, bu değerin % 90’ları zorlaması aşırı yüksek kapasite kullanımı (ısınan ekonomi), % 70’leri test etmesi de aşırı düşük kapasite kullanımı (yavaşlayan ekonomi) olarak algılanacak ve orta ve uzun vadede faizlerde bu yönde hareket beklenebilecektir. Ekonominin aşırı ısındığı düşünüldüğünde, iç talebi kırmak için faizleri yükseltmek gerekebilecektir. Bunun sonucunda da SGMK fiyatları ve döviz kurları düşecektir. Öte yandan, ekonomi yavaşladığında ve canlanma sağlanması için yönlendirme gerekliliği doğduğunda ise faizlerin düşürülmesi gündeme gelecek ve bu durumun SGMK fiyatlarını ve döviz kurlarını arttırıcı etki yapması beklenecektir.


Otomobil ve Konut Talebi
Ekonominin çarklarının dönmesi iyidir. Alım satım olması, ülkede yaşayanları da, ülkeyi yönetenleri de mutlu eder. Para döner, dükkânlar çalışır, üretim olur, insanlar kazanır, harcar ve mutlu olur. Ekonominin çarklarının dönmesi iyidir…Bununla birlikte, tıpkı “sıra dışı” büyümenin bizleri “Acaba bu durum sürdürülebilir mi? endişesine yönelttiği gibi, piyasalardaki anormal talep de benzer korkuları tetikler.
Korkunun en yüksek perdede seslendirildiği yer de otomobil ve konut talebidir. Çünkü genellikle bu talep bir kredi “desteğinde” karşılanır. Yani insanların daha çok hamburger yemek için gösterecekleri talep (kiloları hariç) çok da tehlikeli görülmezken, uzun vadeli ve gelirlerinin çok üzerinde borçlar altına girerek bir otomobil ve konut talebi çılgınlığı yaşamaları yakından izlemeyi gerektirecek kadar hayatidir.
Her ne kadar otomobil ve konuta olan talebin benzer etkiler göstereceği ve benzer müdahaleler gerektirebileceği yönünde bir yorum mevcut ise de, aslında, her iki aracın da birbirlerinden oldukça farklı özellikleri mevcuttur. Otomobile olan talep, ithal otomobiller ve ithal yarı mamul kullanan yerli otomobiller nedeniyle ithalat patlaması da yaratacaktır. Bu durum, beraberinde dış ticaret açığı ve cari açık gibi sorunlar da yaratabilecektir.
Konuta olan talebin etkileri konusunda en iyi örnek ise ABD’dir. ABD’de konut alımlarının çok büyük bölümü uzun vadeli kredilidir. Bu durumda kredi genişlemesi yaşanır. Talep arttıkça konut fiyatları da yükselir. Yükselen fiyatlar konut sahiplerinin zenginleşmesi anlamına gelecek ve yeniden harcama etkisi yaratacaktır. Zira ABD’de bizdekiyle kıyaslanmayacak gelişmişlikte bir konut kredi sistemi (Mortgage-tutsat) sistemi olduğu için ev sahipleri evlerini borcu ile birlikte başkasına kolayca devredebilmektedirler. Bu da insanların uzun vadeli konut kredilerine, evi satın alıp fiyatı arttığında borcu ile birlikte başkasına satmak mantığıyla yaklaşmalarına yol açacaktır. Bu da yeniden konuta talep ve yükselen fiyatlar anlamına gelecektir. Bu, sürdürülemez bir finansal balondur. Belli periyotlarla oluşur ve patlar.
Ülkemizdeki kredi sistemi, bu yapıda olmadığından, Türkiye için benzer bir süreçten bahsetmek mümkün olamamaktadır. Yani, konut fiyatlarının artıp düşmesi bu düzeylerde olmaz. Bunun yerine fiyatlar hızla artar, durur,
biraz gevşer, o düzeyde uzun süre kalır ve yeniden artar. Yani ülkemizdeki konut piyasasında patlama yerine durgunluk gözlemlenir.
Görüldüğü üzere, mükemmel olmayan finansal sistemlere sahip olmak bazen işe yarıyor. Gerek konut talebi, gerekse otomotive olan talep başlangıçta herkes için iyidir. Üreticiler, ithalatçılar ve müteahhitler başta kârlı ve mutludur. Devlet de satışlar üzerinden vergi aldığı ve ekonomik aktivite yüksek olduğu için keyiflidir. Ancak zaman içinde, “kontrolsüz ”talep sıkıntı yaratabilir ve ekonomiyi yönetenler buna müdahale etmeyi isteyebilirler. Çünkü başlangıçta “iyi” olarak algılanan talep, kontrolsüz bir üretim/ithalat ve borçlanma yaratabilecektir.


Böylesi bir müdahale elbette vergi tarafında ya da teşvik tarafında olabilir. Ancak bu bölümde ele aldığımız müdahale, yani faiz silahı çekilerek talebe müdahale yapılabilir.
Elbette, aşırı yüksek talebi kırmanın yolu faizleri yükseltmek olacaktır. Böylesi bir önlemin olası sonuçları da SGMK fiyatlarında ve döviz kurundaki düşüştür. Tam tersine, talebin beklenenden düşük olması faiz oranlarını düşürerek normalize edilebilir. Bu hamlenin olası sonuçları da SGMK fiyatları ve döviz kurlarındaki artış olacaktır.


Ekonominin Parasal Kesimi
Ekonominin parasal kesimini oluşturan temel iki değişken olan faiz ve döviz kuru üzerine kısa bir toparlama yapacağız. Faiz üzerine en temel kelam şu: Faiz ekonominin temelidir!
Şimdi, sıradaki mantık silsilesine göre ;

  • Genel faiz seviyesi düşük olduğu sürece, kredi maliyetleri düşer ve krediler bollaşır.
  • Bollaşan krediler yeni yatırımlara yol açar.
  • Yeni yatırım, yeni istihdam olanakları demektir; bu, işsizlere iş demektir.
  • İşi olanın geliri olur ve para harcar.
  • Para harcanması ekonomiye canlılık getirir, ekonomik aktiviteler artar.
  • Düşük faizlerle borçlanılır ve otomobil, konut gibi yatırımlara yönelinebilir.
  • Düşük faiz seviyesi, kredi maliyetlerini düşüreceğinden, kredili hisse senedi alımları artar ve borsa yükselir.
  • Düşük faiz seviyesi YTL biriktirmeyi cazip olmaktan çıkaracağı için, yatırımlar dövize kayar ve döviz kurunda
    artış beklenebilir.
  • Genel refah seviyesi artar.
    Şimdi sindire sindire bu senaryoyu inceleyelim:
  • Yükselen seviyeler, paranın maliyetini artıracağından kredi kullanımı azalır.
  • Pahalanan krediler, girişimcileri dizginler ve yeni açılan işyeri sayısında bir yavaşlama, hatta gerileme görülebilir.
  • Bazı iş adamları yüksek faiz getirisinden yararlanmak için normalde işyerlerine yapacakları yatırımlarını bankaya ya da bonoya yatırarak faiz geliri elde etmeyi tercih eder.
  • Yüksek YTL faizi, yatırımcıları dövizden çıkıp YTL faize yönlendireceğinden, dövizde bir düşüş beklenebilir.
  • Yeni işyeri açılmıyorsa yeni istihdamda yoktur. İşsizlik sabit kalır ya da yükselir.
  • Yükselen işsizlik, ekonomideki talebi düşürür.
  • Ekonomi yavaşlar.
    Bu çok önemli iki “model senaryo” faiz ve döviz cephesindeki olası beklentileri durumlar itibarıyla açıklamaya çalışmaktadır. Bununla birlikte, şartların “anormal” olması hâlinde faiz ve dövizde daha farklı hareketler de
    görülebilecektir. Bunun en temel sebebi ülkeye sıcak para girişidir. Sıcak para”, faiz değişimlerine hassas olan ve
    çok hızlı hareket edebilen paradır. Buna göre sıcak paranın miktarından çok “hızı” önemlidir. Eğer bir ülkede yerel para (YTL) cinsinden faizler çok yüksek ise, yabancı para (USD)cinsinden yatırımları o ülkeye getirip, yerel
    paraya çevirip yüksek faizden yararlanmak akıllıca olacaktır.
    Bu durumun ilginç sonuçları ise;
  • döviz girişi nedeniyle düşen kurlar,
  • bono alımı nedeniyle düşen faizlerdir.
    Yani sıcak para, “kur ve faiz ters yönlüdür ”kuralımızı bozdu. Benzer biçimde, sıcak para çıkmaya karar verdiğinde, öncelikle YTL cinsinden bonoları bozacak, elde edilen nakit YTL ile döviz alınacaktır.
    Bu kez de
  • bono satışı nedeniyle SGMK fiyatları düşerek faizler artacak,
  • döviz alımı nedeniyle de kurlar artacaktır.
    Görüldüğü üzere, normal şartlarda, faiz ve döviz ters yönlü iken sıcak para girişinde her ikisi de düşmekte, çıkarken her ikisi de artmaktadır.

Kaynak : İnternet üzerinden temin edilen bilgilerden derlenmiştir.